Aslında bana bakmanın birçok şekli vardır. Benim ne yansıttığım değil, senin görmek istediğin esastır.
Evet güzel kız, işte yine karşımdasın. Ay dur bakayım! Sen botoks mu yaptırdın? Sanki yanaklarında da biraz dolgu var gibi. Elmacık kemiklerin daha düzdü sanki, kaşların da… Aman banane? Sanki yakışmadığını söylesem fikrimi önemseyeceksin! Dudaklarını şişirerek çektiğin fotoğrafını, arkadaşlarına telefonla gönderip onlara fikrini sormaya devam edeceksin.
Sanki söyleyecekleri umurundaymış gibi davranacak, kimseyi dinlemeyeceksin. Ama bana yutturamazsın eminim. Ben senin içini bilirim! Övülmek tek istediğin. “Ay nasıl olmuş kızlarrrr?” diye sorduğunda sana çok yakıştığını duymak arkadaşlıktan tek beklentin. Biri abartılı olduğunu iddia etse hemen karşıma geçecek ve kendini dikkatle inceleyeceksin. Sonra da seni kıskandığını düşünüp omuz silkeceksin. Zaten bugüne kadar kendin dışında kimin fikrine önem verdin?
Biliyor musun hiç özel değilsin! Aslında herkes gibisin. Kendini özel sanan, orta halli olmana rağmen özendiğin hayatı yaşamak için hiç durmadan borçlanan, kendini başkalarına beğendirmek için çabalayan sıradan birisin. Yüzünü neden ekşittin? Dur tahmin edeyim; elinde telefon olduğuna göre sosyal medyada beklediğin ilgiyi göremedin.
Sakın beni suçlama, çektiğin selfide çirkin çıkmanın sebebi ben değilim. Anladım botokslarına da çok para verdin. Ama biliyorsun ki ben özelim; aynaların en pahalısı ve yatırdığın parayı hakkedecek kadar ince, pürüzsüz gösterenim. Suratını bana bakarak ekşiteceğine, doktoru arayıp ona söylenmelisin. “Yaptığın botoks yüzünden fotoğraflarda gözlerim fal taşı gibi çıkıyor. Araba farı görüp korkmuş tavşana benziyorum, kaşlarımın üstüne zehri çok mu verdin” diye isyan etmelisin! Ay ne kadar eğlendim. Gerçekten bu aralar şişlerin inene kadar fotoğraf çekmemelisin.
Bir süre evden çıkmazsan birlikte takılabiliriz ne dersin? Yalnızca acil durumlarda benle vakit geçirmezsen ve biraz karşımda durup gerçekten kendini görmek istersen sana tüm gerçekleri anlatabilirim! Peki tamam belli ki duymaya hazır değilsin.
Gardırobun kapağını açıp önünde yirmi dakikadır hareket etmeden dikildiğine göre birazdan nihavent makamında aynı nakaratı durmadan tekrar edeceksin. “Giyecek hiçbir şeyim yookk!” diyeceksin.
Daha geçenlerde elinde torbalarla eve geldin, hepsini tek tek zevkle önümde denedin. Gülümsemene eşlik ettim. Seni eleştirdiğime bakma, mutlu olduğunda ben de mutlu oluyorum bilirsin.
Ama bir türlü seni üç gün önce sevindiren bir şeyin üç gün sonra neden aynı heyecanı yaratmadığını, hiç giyilmeden dolabın en arkalarına atıldığını ve giyecek hiçbir şeyin yokmuş gibi aynı lacivert kazağı üzerine geçirdiğini anlayamıyorum. Aldıklarının yarısından çoğunu bir defa bile giymeden eskittiğine inanamıyorum. Hem ne var o lacivert kazakta? Aa dur söyleme biliyorum.
O sevimsiz herif geçen gün kazağı üzerinden çıkarırken sana çok yakıştığını söylemişti değil mi? Sen de inanmıştın saf gibi. Off ne kadar aptalsın! Sana gerçekten yakışsa neden üzerinden çıkarmaya çalışsın? Tabii ki ne yaptığınızı biliyorum. Sadece birbirinizi etkilemek için söylediklerinizle eylemlerinizin bu kadar çelişmesine ve bu çelişkinin sizi mutlu etmesine anlam veremiyorum. Bir de sevişirken zevk alıyorsanız yüzünüzü neden acı çeker gibi büzüştürdüğünüzü gerçekten çok merak ediyorum.
Televizyondaki aptal dizilere odaklanacağına biraz daha fazla kitap okusaydın belki de bunun cevabını bilebilirdik değil mi? Sana bilmediğin bir şey daha söyleyeyim mi?
O gün seviştikten sonra karşıma geçip saçlarını düzeltirken sana ulaşmaya çalıştım. Ama sen boş gözlerle yalnızca dağınık saçlarının seni nasıl gösterdiğine baktın! Başka bir şeyle ilgilenmediğin için de bazı gerçekleri kaçırdın. Sen odada yokken o sevimsiz herifle birkaç dakika birlikte takıldım. Sizi birbirinize neden yakıştırdıklarını çok net anladım.
O da karşıma geçti, önce saçını düzeltti. Sonra ağzını açıp bana dişlerini gösterdi. Gülümsediğinde nasıl göründüğü önemliydi. Halbuki asıl sorun içindeydi. Ama o yalnızca dudağının kenarındaki sivilceyi fark etti. Sesimi duyabilseydi, o sivilceyi pis elleriyle sıktığında iltihap kapacağını bilirdi. Ama aynen senin gibiydi, yalnızca dış görünüşüyle ilgilendi. Sonra kapıya doğru bakıp seni kontrol etti. Gelmediğinden emin olunca da telefonuyla karşımda dikilip eliyle sivilcesini kapatarak güzel vücudunu ölümsüzleştirdi.
Önce çektiği fotoğrafa baktı, sonra listeden ismini bulduğu bir değil; birkaç kıza çıplak fotoğrafını mesaj attı. Koridorda ayak seslerini duyunca da telefonunu uçuş moduna aldı. Seninle birlikteyken çalmasını engelleyip büyük aşkına kazığı gözlerime baka baka attı.
Ah siz insanlar, hepiniz aynısınız! Kandırılmaktan ne kadar nefret ediyorsanız o kadar kandırma meraklısısınız.
Neyse kime anlatıyorum ki ben, duyduğun mu var? Zaten beni duymana ne gerek var!
Kendi kendini dinlesen bile yeter. Duymak istediklerine kulak kabartıp, duymak istemediklerine sağır olmaktan vazgeçsen bu aldatmaca kendiliğinden biter.
Lacivert kazaktan vazgeçtin demek! Ah işte en sevdiğim elbiseni giydin. Hadi gel de birkaç selfi daha deneyelim. Çünkü bu elbisenin içinde gerçekten çok güzelsin. Tamam artık üstüne gelmeyeceğim. Ne de olsa ben senin gözünde sadece taklitçiyim. Karşımda durmadığın sürece bir hiçten ibaretim. O yüzden senin kendini kandırmana müdahale etmeyeceğim. Hadi hazırsan akşam güneşi camdan odaya güzel bir ışık verirken bunu değerlendirelim. Farkında mısın ben de sana benzedim! Dış görünüşle ilgilenmeyi yavaş yavaş öğrendim.
Karşıma geç de sosyal medyada paylaşacağın en güzel fotoğrafları çekelim. İşte bu gülümsemeyle bu sefer başaracağız eminim. Yalnız telefonu biraz daha yüksekte tutarsan seni daha da zayıf gösterebilirim. Gülümsediğinde ben de mutlu oluyorum yemin ederim.
Ne oldu, fotoğrafları neden sildin? Yine kendinle neyi alıp veremedin?
Halbuki ilk karşılaşmamızda ne kadar da çekingendin. O ufacık ellerini bana doğru uzattığında karşında yansımanı görünce neredeyse korkudan yere düşecektin. Biraz birlikte zaman geçirdikten sonra benim içimdeki senin güzelliğini fark edip gülümsedin. Her gün benimle daha fazla vakit geçirdin. Dilini çıkarıp şarkılar söyledin. Sonra bir masal öğrendin. Karşımda dikilip “Ayna ayna söyle bana! En güzel kim bu dünyada?” sorusunun cevabını merak ettin. Hiç tereddüt etmeden “Sen!” dediğimde sevinçten dans ettin. Beni her gördüğünde gülümsedin. Seni en güzel yapanın sen olduğunu bildikçe her karşılaşmamızda tebessüm ettin. O zamanlar kendini nasıl da severdin.
On üç, on dört yaşlarına geldiğinde birden benden vazgeçtin. Çocukken “çok güzelsin” dediğimde inandın da, büyüdüğünde neden kendini cadı beni yalancı ilan ettin? Zaten hep böylesin! Ne zaman kendinle problemlerin olsa beni göz ardı edersin. Sanki şişmanlamanın ya da yüzündeki yaraların suçlusu benmişim gibi gözlerimin içine baka baka küfür edersin! Bugünlerde daha da betersin. Bir gün karşımda gülümsesen ertesi gün karşıma geçer benimle kavga edersin.
Aslında bana bakmanın birçok şekli vardır. Benim ne yansıttığım değil, senin görmek istediğin esastır. Kendinle barışık değilsen genelde hissettiğin utançtır. Beni yaratıcı sanman en büyük hatadır.
Haydi geç karşıma şu konuyu çözelim. İnan bana büyülü değilim. Senin görmek istemediğini yansıtacak gücüm yok bilesin. O yüzden bana her baktığında gözlerine değil, kalbine güvenmelisin. Çünkü gördüğünü değil, hissettiğini yansıtabilecek güce sahibim. Bana baktığında ne görüyorsan ne bir fazlası ne de bir eksiğiyim. Her şeyi gören göz ben olsam da senin kaçmak istediklerinden ibaretim.
Kendinle barışmanı sağlayabilecek gücüm olsa hemen bugün denerdim. Önce kendinle barışık olduğun yalanına inanmanı engellerdim. Benim gibi pahalı bir aynayı kusurlarını görmemek için aldığına seni ikna ederdim. Yanılsamadan ibaret olan ben değilim! Hepinize öğretilmiş olan tüm çirkinlik algılarının seni nasıl yanılttığına bizzat şahidim. Karşıma dikilip gözlerinin ta derinine bakman için neler vermezdim. Çünkü içinde hala o gülümseyen çocuğu sakladığına eminim.
Dur nereye gidiyorsun? Ne güzel sohbet ediyorduk biliyorsun. Kendine biraz fazla yaklaşsan hemen gerçeklerden kaçıyorsun.
Bir defa da bırak telefonun saatlerce çalsın. Çok mühimse arayan daha sonra tekrar arasın. Seninle aramızda hiçbir sır kalmasın. Sana gerçekleri arkadaşların değil, aynadaki yansıman anlatsın.
Hem telefonu açtın da ne oldu? Gözlerin hemen yaşlarla doldu. Evet seni aldatıyordu doğru! Oh öğrenmen iyi oldu.
Hey dur bir dakika! Başa dönmeyelim ne olur! Daha önceki terk edilişlerindeki gibi kedini suçlamazsan her şey hallolur. O herif sevimsiz bir yalancıydı, doğrudur. Sen değerlisin, beş para etmeyen odur. Bence hem çirkin hem de bodur. Ama sen aldatıldın diye kudur! Kandırmak insanlarda huydur! Kendiyle yüzleşemeyenler için tüm yalanlar birer doğrudur. Her insan kendi yağında kavrulur. Acınla başa çıkmanın tek yolu budur. Karşıma geç ve otur!
Rimellerin aktı bak. Botoksların, dolguların işe yaramadı salak! Dudakların değil, yüreğindir gerçek odak! Bunu anlamayan tüm insanlar olsun senden uzak.
Bana neden öyle dikkatle bakıyorsun? Yoksa bu sefer beni duyuyor musun?
Bak bu iyiye işaret. Dikkatle baktığında kalbinle görebilirsin, biraz sabret. Biliyorum şu an dünya başına yıkıldı, tam bir felaket. Ama lütfen artık kendi değerini fark et.
Aynı dili konuşmuyor muyuz? Sanki birbirimize iyice yabancılaşıyoruz. Bakışlarından korkuyorum. O elindeki fırlatma, kırılıyorum!
Bak işte gördün mü? Artık gerçekten çirkinsin! Kırıklar arasında görünen senin gerçek suretin. Etten ve kemikten ibaret olandan vazgeçtin. Ama gerçek yüzüne de bir türlü tahammül edemedin.
Hep söylerler duymadın mı? Ayna kırmanın yedi yıl uğursuzluk getirdiğine yoksa inanmadın mı?
Kendine kızınca hıncını neden benden çıkardın anladım. Ama aynaya bakmaktan vazgeçince kendinle yüzleşmeyeceğini düşünmene şaşırdım.
Tamam ben yalan söylemem evet! Ama ben olmasam da sen kendinle yaşayacaksın kabul et.
Tamam fırlat at beni bir kenara. Ama bu yaptığını asla unutma!
Çünkü biliyorum yeniden karşılaşacağız. Birkaç gün sonra yeniden birbirimize bakacağız! Sen gidip yine en pahalısından bir ayna satın alacaksın, bu yaşadıklarını unutup karşımda botokslarına ve dolgularına bakacaksın.
Ben de artık susacağım. Kendiyle barışmaya gönlü olmayan bir insana sadece görmek istediğini yansıtacağım. Tam istediğin gibi bir taklitçi olacağım. Ben kırıldığım için yedi yıl uğursuzluk getirmeyeceğim ama sen yine kendini beğenmişliğinle tüm başına gelenlerden beni sorumlu tutacaksın.
Çocukken öğrendiğin masaldaki gibi tekrarlayacak gücü bulamayacaksın. “Ayna ayna söyle bana, en güzel kim!” diye soramayacaksın. “Ayna sus söyleme!” diye yalvaracaksın.
Tamam artık susacağım. Hep susacağım. Senin kadar sağır olana kadar konuşmayacağım! Senin kadar kör olana kadar kalbimi kapatacağım.
Bir gün yüzünde çizgilerle karşıma dikildiğinde anlayacaksın. İşte o zaman kendine, özüne bakmaya başlayacaksın. Yıllar sonra ilk ve son konuşmamız olacak.
“Ayna ayna söyle bana…” cümleni tamamlayamayacaksın. Karşılıklı bakışacağız. Söylenmeyen tüm sözleri konuşmadan kulakları sağır edercesine bağıracağız. Geç olacak; ama barışacağız.
* Bu yazı Mektup Edebiyat Dergisi için hazırlanmıştır.
留言